Çınarcık Marmara sahillerinin yerleşimlerinin tipik özelliklerini içeren ve uzun zaman dilimi içinde birçok medeniyetin yaşadığı farklı alanlarda kurulmuş en eski yerleşimlerden biridir. Deve Boynu, Üç Reisler, Kanlı Çınar, Karpuzdere ve Hasan Baba mevkileri değişik zamanlarda değişik isimlerle Çınarcık olarak adlandırılmıştır. Bu günkü Çınarcık merkezi ise İstanbul’un fethinden sonra Balkanlardan ve Doğu Anadolu’dan iskan ettirilenler tarafından kurulmuştur. Daha sonra civardaki Rum unsurlar da köye yerleşmişler ve hem Rumlar’ın hem de Türkler’in birlikte yaşadığı az sayıdaki köylerden biri olmuştur. Bir yıla yakın Yunan işgalinde kaldıktan sonra 1921 Nisan ayının içinde soykırıma uğrayarak yok olmuş Rum unsurlar da mübadeleyi beklemeden ya da Yunan ordusu tarafından bekletilmediklerinden bölgeyi terk etmişlerdir. Bu inanılmaz soykırımdan kutulan az kişiyle birlikte özellikle Batum, Balkanlar ve daha değişik bir çok yöreden gelenler tarafından köy yeniden kurulmuştur.

Çınarcık tarihini ise tarih öncesi dönemlerden başlatabiliriz. Genel çizgileri ile tarihsel dönem Frig, Lidya, Pers, Helenizm, Bithynia, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı çizgileri ile incelenebilir. Bu yerleşimlerle ilgili geniş bilgiler veren Prof. Arif Müfit Mansel ise Yalova ve Civarı ( Yalova ve Civarı, Yalova Und Umgebung, Arif Müfit Mansel, İstanbul, 1936 ) adlı kitabında arkeolojik araştırmalarla ilgi bilgi verirken sahife 15 teki dip notunda şu ayrıntıyı anlatmaktadır. “ Sioti, Yalova Dağ Hamamları , s.13’te Koru köyünde eski limandan kalan rıhtım bakiyelerinin mevcut olduğunu yazmaktadır. Fakat bu havalide daha bir takım âsâr-ı atikanın olduğu anlaşılıyor. 1182 senesinde Yalakâbad naibine yazılan bir tezkirede Yalova’nın garbında bulunan Çınarcık civarında Karpuzderesi nam mahalde, orman içinde mevcut olan sırça gözü ve mermer 12 adet sütunun ve diğer mermer parçalarının İstanbul’da yapılacak olan Zeynep Sultan Camii’nde kullanılmak üzere, İstanbul’a yollanması bildirilmektedir. ( A. Refik, Hici Onikinci Asırda İstanbul Hayatı, Türk Tarihi Encümeni Külliyatı, adet 17, sahife 215, Nr. 379 )

Dr. Turgut BİLGİN Samanlı Dağları (Samanlı Dağları, Dr. Turgut Bilgin, Baha Matbaası, İstanbul, 1967, sh. 105,106 ) adlı kitabının 105. sahifesinde Çınarcıkla ilgili şu bilgilere yer verir: Çınarcık, kuzey kıyıların Deve Boynu’nda teşkil ettiği burunun batısında uzanan koyda, denize inen hafif kademe düzlükleri üzerinde kurulmuştur. Bugün yeşillikler içinde bahçeleriyle, dağılmış evleriyle, kıyıdaki büyük çınarların gölgelediği gazinolarıyla ve sahil boyunca birbiri peşi sıra inşa edilen yeni evler ve villalarla bir sayfiye yeri olarak önem kazanmakta olan Çınarcık, oldukça eski bir yerleşme olarak bilinir. Köyün ilk defa Osmanlı Türkleri tarafından kurulduğu anlaşılmaktadır. İlk yerleşenler arasında az miktarda Rum unsurunun zamanla çoğalarak ekseriyeti teşkil ettikleri ve Çınarcık’ı bir Rum köyü haline getirdikleri ve nihayet İstiklal Savaşı’nda Rum unsurların burayı terk ettikleri bilinmektedir. Bu arada 1877 Osmanlı-Rus harbi yıllarında Doğu Karadeniz bölümünden (Batum ve Trabzon çevresinden) gelen bazı ailelerin de buraya yerleştikleri görülür.

Çınarcık koyunda, deniz seviyesine kadar çıkan mendirekleri ile eski bir liman yeri vardır. Bir mendirek köyün biraz batısında başlar doğuya doğru kavis çizerek devam eder. Köyün takriben 500 metre kadar doğusunda ise diğer bir mendirek Deveboynu burnuna doğru uzanarak Kuzeybatı ve Kuzey'e kapalı, küçük limanlar teşkil eder. Bu suretle eski limanlar, burada çok daha eski bir yerleşmeye işaret etmektedir.

Eski yerleşmeye işaret etmesi, bazı tarihi eser ve sütunların bulunmasından da anlaşılmaktadır. Çınarcık ilçesinde Bizanslılardan ve Osmanlılardan kalma bazı tarihi eserler mevcuttur. Bu gün sular altında kalan eski bir iskele vardır. 1986 yılında Üç Reisler mevkinde mozaik döşemeler ve sütunlar çıkarılmıştır.

Yine Çınarcık ve çevresine ait tarihi bilgiler ve kalıntılar ile ilgili bir başka önemli eser de Prof. Dr. Nezih Fıratlı’nın “Çınarcık, Şenköy, Esenköy” adlı araştırmasıdır. (T.T.O.K. Belleteni, sayı: 265,Yıl: 1964, sayfa: 9-10 ): Çınarcık köy içinde bazı eski eserlere de rastlanmaktadır. Köyü hemen hemen ikiye bölen dere üzerinde pitoresk iki köprü vardır. Bunlar yapı tekniğine göre hayli eski görünüyorlar. Burada ayrıca bir hamam harabesi de vardır. Köyün eski çarşısında olan bu hamama “Çarşı Hamamı” denmektedir. Bu tek kubbeli tipik bir kasaba hamamıdır. Çınarlı gazinoda da civardan bilhassa Koru köyden gelmiş eserler toplanmıştır. Bunlar bir Roma mezar taşı ile M.S V ve VI . asra ait sütun ve kemer altı başlıkları ve balustrad gibi ilk Bizans çağı mimarlık eserleridir. Çınarcık’tan batıya gidildiğinde sahilde yarısı denize kaymış bir Türk hamamı kalıntısı görülüyor. Bundan sonra Kanlı Çınar burnu himayesindeki küçük koya “Paşa Limanı” deniyor. Paşa Limanı’nın gerisindeki tepelerde, Paşa İskelesi tepesinde Çınarcık’ın en önemli harabesi vardır. Bu Teşvikiye köyü istikametinden gelen su kemerleri ve su terazisi ile Paşa İskelesi tepesindeki suyolunun nihayetlendiği dikdörtgen büyük yapı kalıntısıdır. Gerek bu yapı gerekse kemerler Türk yapı karakteri taşımakta en az bir iki asırlık olduğu anlaşılmaktadır. Aynı sahilde limanı himaye eden mendirek kalıntısı da su kemerlerine gelen suyun Teşvikiye köyü yakınında, Çapana dersinden alındığı anlaşılmaktadır. Buradan moloz, taş ve tuğla ile yapılmış olan galeri Paşa Limanı istikametinde ilerlemektedir. Paşa İskelesi tepesinin gerisindeki boyun noktasında galerinin eni 2.5 metre kadardır. Esas galerinin iç yüksekliği bir metre kadardır. Bu galeri üzerinde boyun noktasında yüksek bir su terazisi vardır. Bu terazi üzerinde suyu yukarı çıkaran ve indiren künkler hala görülmektedir. Terazinin dış yüzünde süs mahiyetinde sıra halinde birçok su künkleri vardır. Galeri boyun noktasının tuğla kemerlerle geçmekte Kanlı Çınar burnunda zikredilen kare planlı binada son bulmaktadır. Bu bina büyük bir su deposu da ihtiva eden başka maksatlarla kullanılmış bir bina, bir müstahkem paşa konağı kalıntısı olabilir. Bu binaya bağlı güneyde bazı duvarlar ve civarda bazı çevre duvarları izleri mevcuttur. Bu su tesisatının Paşa Limanı’nın Anadolu içinden gelen kervan yollarından birinin sahilde nihayetlendiği noktayı teşkil etmesi gerekir. Buradan İstanbul’a deniz yoluyla gidilmiş olmalıdır. Yani burası bir bakıma bir çağda, Yalova’nın bugün görmekte olduğu vazifeyi gören bir transit limanı olabilir. Esasen Marmara’nın güney sahilinde buna benzer iskele kalıntıları pek çoktur.

Çınarcık tarihi eser açısından da oldukça zengindir. Fakat çıkan mermer sütunlar ve tarihi mozaikler, sütun başlıkları İstanbul’a götürülmüştür. Bu sütun başlıklarına ait resimler Mehmet İ. Tunay’ın Yalova’nın Tarih ve Arkeolojisi adlı kitabında basılmıştır.(Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1986 ). Hatta kitabın 510. sayfasında yazar şöyle bir not düşmüştür: “Çınarcık ve Yalova ilgili resimlerin bir kısmını veren Sayın Prof. Dr. Mükerrem ( Umsan ) Anabolu ile Sayın sanat tarihçisi Nedret Bayraktar’a teşekkür ederim. “

Bahsi geçen kitabın sonunda Çınarcık’ta kazı ve araştırmalar sonucu bulunan tarihi eser ve sütunlara ait beş adet de resim bulunmaktadır.

Zaman Tünelinde Yalova adlı kitabında Ahmet Akyol, Çınarcık ve çevresi ile ilgili şu bilgileri vermektedir: “Yalova yakınlarında S. Erinç’in saptadığı pleistosen taraçaların uzandığı yörede, Şevket Aziz Kansu tarafından Çalıca Deresi gravyerlerinde paleolitik çağa ait kazıyıcı tipinde aletler toplanmıştır. Ancak Kansu, bu aletlerin paleolitiğin ( Eski Taş Devri ) hangi kültürüne ait olduğunu belirtmemiştir.

Marmara Denizi güneyindeki bir diğer konak yeri ise, Çınarcık’ın 4 km kadar güney doğusundaki İbo’nu Rampası Mevkii ‘dir. İstanbul Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Güven Arsabük, burayı 1978 de bulmuştur. Yalova –Çınarcık yolu üzerinde, yolun iki tarafında uzanan buluntu yeri, deniz kıyısından 1 km içeridedir. Yüzey araştırmaları, konak yerinin çok geniş bir alana yayıldığını göstermektedir.

Çakmaktaşından yonga, dilgi ve dilgi çekirdekleri, kazıyıcılar, uç, delici ve çoklu aletlerin genel karakterleri, burasının bir orta paleolitik bir kültüre ait olduğu izlenimini vermektedir. Ayrıca alet topluluğu içinde, az da olsa birkaç obsidienden mikrolit dilgi, İbo’nun Rampası ‘nın Mezolitik Çağında ( Orta Taş Devri ) kullanıldığına işaret etmektedir.” ( Ahmet Akyol, Zaman Tünelinde Yalova, Yalova 2003, Sayfa: 15

Yalova ve çevresi ilk defa 1080 yılında Türklerle tanıştı. Türkiye Kılavuzu ( cilt I, sahife 745, tarih 1946, İbrahim Honaz Basımevi, sahibi Hüseyin Orak ) adlı dergide “ Büyük Selçuk Sultanı Kutalmış Oğlu Süleyman Şah Marmara kıyılarındaki merkezlerle birlikte Bursa’yı zabtetmişti.” I. Kılınç Arslan zamanında şehzade kavgaları çıkınca yöre tekrar Bizanslıların eline geçmiştir. Sonraki dönemlerde Osman Gazi zamanında bu bölge tekrar Osmanlılar’ın egemenliğine girmeye başlar. Fetih süreci Orhan Gazi zamanında tamamlanır. Çınarcık’ın Osmanlılar’ın eline geçişini ise bu kapsamda ele alabiliriz. Bölgenin tamamen Osmanlılar’ın eline geçmesi Koyunhisar (Çobankale) ve Yalova kalesinin M. 1337 ve sonrasında gerçekleşmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşu adlı kitabında Raif Kaplanoğlu Çınarcık ve çevresi ile ilgili şu bilgilere yer verir:

Engere, Koruköy, Katırlı, Karpuzdere ve Arnavudköy 1920 yılına kadar Rumlar’ın yaşadığı birer köydür. Bu kıyıda yerleşim yeri olabilecek en uygun alan Karpuzdere vadisi, olasılıkla eski bir Bizans kenti olan Triton’un bulunduğu yerdi. XV ve XVI. yüzyıllarda bu yol gezginler tarafından kullanıldığına göre, sağlam durumdaydı.

Bu köylerin kuruluşu, olasılıkla ilk Osmanlı saldırıları sırasında Bithynia’dan kaçan Rumlar’ın gelip yerleştiği köylerdir. Buradaki kalıntılardan, bölgede Roma-Bizans döneminde de önemli yerleşim alanları kurulduğu anlaşılıyor. Çınarcık – Armutlu istikametine doğru devam eden Yalova sahil yolu, Osmanlı döneminde de önemini sürdürmüş olup, birçok geçitleri vardı. ( Raif Kaplanoğlu, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Avrasya Etnoğrafya Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000 Sayfa: 49 )

Yalova ve çevresi ile ilgili araştırmalarda sular altında kalan ve eski iskele kalıntıları ifadeleri bu günkü Üç Reisler mevkii önündeki kayalıklı alana kurulmuş olan PAŞA iskelesi olması kuvvetli ihtimaldir. Çünkü, Dr. J. Siotis, Coury –les bains â Yalova: Les Thermes de Pythia ( İstanbul, 1906 ) adlı kitabında Constantinople – Coury – Yalova başlığı altında neşretmiş olduğu bir haritada Paşa İskelesi’ni isim ve yer olarak bu alanda göstermiştir.

Birçok eski kaynakta Çınarcık ilçesinin yerleşim alanının çok sık bir yeşil dokuya sahip olmasından söz edilmektedir. Çevrede özellikle ulu çınarların olması Çınarcık adının verilme nedenleri olabileceği belirtilmektedir. Elde kesin bir belgenin olmamasına karşın Çınarcık adının çınarla ilgili olduğu bir gerçektir. Çınarın sonuna eklenen ( -cık ) ekinin sevgi, sevecenlik ifadesiyle Çınarcık adını oluşturduğu belirtilmektedir. Mareşal Fevzi Çakmak bir ziyareti sırasında Çınarcık adı ile ilgili bir sohbete katılarak: “Buraya Çınarcık değil de Koca Çınar adını vermek daha doğru olurdu .” der. ( Nuri Taner, Tüm İlçeleriyle İlimiz Yalova, Yaylım Matbaası, Kasım 1997, sh: 130, Yazar, bilgiyi Pakize Beşterek, Yalova ve Çevresinde Tatil, Eskişehir, 1968, s. 23 adlı kitaptan aldığını dipnotuyla belirtmektedir. )

Kaya Zengin, Yalova 2 adlı kitabının 68. sayfasında ise aynı konuyu şu şekilde yazmıştır: Çınarcık adının nereden ve nasıl geldiği bilinmemektedir. Ancak Fevzi Çakmak’ın burayı ilk ziyaretinde Belediye Parkı ( Çınaraltı Gazinosu ) undaki anıt çınarı görünce “ Çok yazık etmişler buraya Çınarcık demekle. Kocaçınar demeliydiler.” Sözünü Çınarcıklılar hiç unutmazlar.

Fakat Çınarcık’ın ismi bu şekilde verildi denmesi de doğru değildir. Çünkü 1890-1900 yılları Osmanlı Arşiv belgelerinde Çınarcık ismine rastlamak mümkündür.

Çınarcıktan İlhamlar – Tabiat Tasvirleri adlı kitabında Yüksek Mühendis R. Ü ( Güzel İstanbul Matbaası, Ankara 1958 ) Çınarcık’la ilgili şu bilgilere yer vermektedir:

Tabiatın doktorası, Marmaranın incisi;

Stanbulda Çınarcıktır sayfiye birincisi.

 “Çınarcık Yalova kaplıcaları ile Termal Otel’in deniz sahili sayılabilir. Arada derin vadili tabii manialar olmasa; kaplıcalar ile Çınarcık arası kuş uçumu ile 4 kilometreyi ya bulur ya bulmaz.

Yalova kaplıcalarını ihya eden, Türkiye’nin kurucusu Büyük Önder Atatürk, kaplıcaları Çınarcık’a bağlayan bir yol yaptırmak suretiyle Çınarcık’ı kaplıcaların sahil ve plajı olarak değerlendirmeyi tasavvur etmiş, çok isabetli olan bu görüşünü ömrü vefa etmediği için tatbik mevkiine koyamamıştır.

Son senelerinde Çınarcık’ı şereflendirerek ulu çınarların altında, tabiat güzelliği karşısında kafasını dinlendirdiği çok olmuştur.”

Atatürk’ün Çınarcık’ı ziyaretlerinden ikisi güncesinde bulunmaktadır. Ahmet Akyol, Atatürk’ün Kenti Yalova adlı kitabında bu iki ziyareti şu şekilde anlatmaktadır:

 “21 Temmuz 1932 Perşembe,

Atatürk , 11.30 da uyandıktan sonra Çınarcık istikametine bir gezi yaptı……

İkinci gezi ise;

22 Temmuz 1932, Cuma

Atatürk saat 14.oo’te uyandı.

15.30’da Millet Çiftliği’ne giden Atatürk, burada saat 16.30’da İtalya Büyükelçisi’ni kabul etti. Kabul görüşmelerinden sonra Baltacı Çiftliği’ne gitti.

Atatürk, Baltacı Çiftliği’ndeki incelemelerini tamamladıktan sonra ise yanındakilerle birlikte Sakarya Motoru ile Marmara’da bir gezinti yaptı ve müteakiben Çınarcık’a çıktı. O sırada, Gülnihal Vapuru ile Çınarcık’a bir gezinti tertipleyen Haliç İdman Yurdu Kulübü güreşçileri, kendi aralarında güreşiyorlardı. Atatürk, Çoban Mehmet, Salih (Bakıryırtan), Galip (Kocadereli) ve diğer pehlivanların güreşlerini bir müddet izledikten sonra Haliç Kulübü’ne 200 lira hediye ederek oradan ayrıldı.” ( Ahmet Akyol, Atatürk ‘ün Kenti Yalova, 2003 , Sahife : 111 )

1924 yılında mübadiller için kurulan Arazi Taksim Komisyonu tarafından Mübadele-i İmar ve İskan Vekaleti Celiliyesine gönderilen raporda ( Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet Arşivi, Evrak No 692 ) Çınarcık ile ilgili şu ifadeler geçmektedir : “Çınarcık, Koru’nun garbında ve hem hududu olup 100 İslam hanesi mevcut olup, 100 hanesi de kamilen tahrip edilmiştir. Gayr-i meskûn 2,000 dönüm ziraat ve bin dönüm kadar dutluk ve bağlık arazi ile kıymetli zeytinliğe maliktir.” ( Çeviri: Muhsin Sevencan, 14 Nisan 2005 ) Raporun diğer köylerle ilgili bölümünde Rumlara ait vurgular mevcuttur. Halbuki burada Çınarcık İslam köyü olarak zikredilmiş Rum ahaliden bahsedilmemiştir.

 Bu doğrultuda Erkân-ı Harbiye Umûmiyye Dairesi, Şube: 2, Kısım: 3, Numara: 719 ve 25 Mayıs 1337 tarihli nüfus dökümünde Çınarcık’ta 550 Müslüman nüfusun bulunduğu ve tamamının katliama ve yağmaya maruz kaldığı ancak 20 kişinin kurtulduğu belirtilmiştir.

 Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’nun birçok yerleşim yerinde olduğu gibi Çınarcık’ta yaşayan insanların da katliam ve yağmaya uğradıkları tarihi bir gerçektir. Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal Barış ( Yelken Matbaası, İstanbul 1971, C. I, Sayfa: 80 – 143 ) adlı kitabında vahşetin boyutlarını ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.

 Bütün bu araştırmalar ve değerlendirmeler ışığında Çınarcık çok eski dönemlerde önemli bir yerleşim yeriydi. Bazı kaynaklarda Çınarcık’ın eski adının Kio olduğu ifade edilse de bu isim dönem kalıntıları ile belgelenememiştir. Halbuki Prof. Dr. Nezih Fıratlı, Çınarcık ve çevresindeki kalıntıların daha çok Türk yapı karakteri taşıdığını vurgulamaktadır. Bir diğer önemli nokta ise, Türk yerleşim yerlerinin tamamına yakınında yatırlar mevcuttur. Çınarcık’taki Hasan Baba yatırı bunu ispatlar örnektir. Rum yerleşimlerinin hiç birinde bu tür yatırlara rastlanamamaktadır. Çınarcık’a atfedilen Kio ve Kios isimleri daha çok Gemlik’ le ilgilidir. C. Texier ise Çınarcık ‘ı en eski yerleşim olarak Cellipolis ismiyle belirtir.( Charles Texier, Küçük Asya, Haz: Raif Kaplonoğlu, Avrasya Etnoğrafya Vakfı Yayınları, İst: 1997). Karpuzdere mevkii ve Teşvikiye vadisine doğru çok eski dönemlere ait yerleşimler olduğuna dair bir çok kalıntılara rastlanmıştır. Fakat bugünkü Çınarcık yani eski köy merkezi Osmanlı döneminde Türkler tarafından kurulmuş bir yerleşimdir. Birçok köylerin Rumca adı olmasına rağmen Çınarcık için böyle bir isme rastlanamamıştır. Bazen Çınarcık yerine Karpuzdere ismi kullanılmıştır. Ya da harita üzerinde bölge için bu isim kullanılmıştır. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün 1994 de yayınladığı 438 nolu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri II. Cildinde 1530 yılına ait Kocaeli Livası haritasında bu ayrıntıyı görmek mümkündür.

Bu araştırmayı yapan Araştırmacı Sayın Muhsin Sevencan'a teşekkür ederiz.